Tuesday, December 22, 2009

Deutschmarks

herhalde son gittiğim yarışların etkisi altında kaldım dün rüyamda yarıştaydım. önce 100 sırt yüzeceğiz sanıyorum, sonra bi bakıyorum meğer 1000 sırtmış. tabi rüya olunca götünden yarış uydurabiliyosun haha :) neyse eceyle ben tamam diyoruz en azından antreman olur, ayşeye de kızım kimse girmiyo beleşten madalya alırsın deyince o da ikna oluyo :) sonra da adamın bi tanesi eski alman parası diye bana hem ddr parası hem euro yolluyo. (bu arada ömrümde ddr parası görmedim, hatta farklı olup olmadığını da bilmiyorum, markın bile neye benzediğini hatırlamıyorum) diyorum ddr tamam da euro ne iş? diyo ki aa olur mu euroya öteki ülkeler 2002de geçti ama almanya 2000de geçti o yüzden euro da eski para sayılıyo. diyorum hacı sen kimi kandırıyosun markımı isterim ben! herneyse efenim burdan çıkaracağınız sonuç benim dünyanın en paranoyak insanı olduğum gerçeğidir. çünkü başka hiçbir gerizekalı bilinçaltında böyle manyak şeyler barındıramaz, barındırsa bile bunları kuruntu yapıp herkes kendini kazıklamaya çalışıyomuş gibi rüyalarına yansıtıp kendini durduk yerde daraltamaz. bu yetenek bir tek şahsıma aittir, psycholuğumla yarışmayın arkadaşlar.. öperim :)

Monday, December 21, 2009

doğumgünü

bi insan doğumgününde ağlamamalı.. doğumgünü çocukluktur çünkü, renkli puantiyeli elbiselerdir, şapkalar düdüklerdir, havuzdur çimdir, pizzadır hamburgerdir.. doğumgünü alınan saçma hediyeleri, o günün hatrına yıllarca saklamaktır, fred çakmaktaşlı plastik bir sabunluğu mesela.. bazen de akvaryumda gelen bir balığı birkaç gün sonra sırtüstü ölü yatarken bulmak ama onu alan balığı sonsuza dek kalbinde yaşatmaktır.. her ne kadar dünyada tanık olduklarımız, hayatlar, insanlar bizi yorsa da doğumgünü bütün bunları aralayıp derin bir nefes aldıran bir büyüdür. bazen hayatta tek istediğin bi insana sarılmaktır, o hüzünlü bakışlarını görmeye dayanamazsın çünkü, sarılmak ona değil belki sadece sana iyi gelecektir ama yapamazsın ve çaresizlik ve o hüzünlü bakışlar kalbini yakar.. bazen tek istediğin onu elinden sıkıca tutup çocukluğuna, top havuzuna götürüp onla orda boğuşmaktır, çığlık çığlığa, nefesin kesile kesile, kahkaha atarak. ama yapamazsın ve derin bir boşluk çöker

Wednesday, December 9, 2009

Zack and Miri Make a Porno

Zack and Miri Make a Porno filminden bu kadar bahsettikten sonra bu rüyayı görmem kaçınılmazdı sanırım (halbuki filmi daha izlemedim bile!)

Rüyamda babamla arabada gidiyoduk. baba diyorum beni place de change'a bırak. Şimdi bi defa yerin adı bile enteresan, neden change? yine mi gidesim geldi? (ki bu tecahül-i arif bir sorudur, benim hep gidesim vardır, annem hostesti genetik...) benim hayalimde bu place de change ne hikmetse place de l'etoile'ın tıpkısının aynısıymış, 8 ana caddeyi birbirine bağlayan koca bir meydan falan. tam meydanın etrafında turlarken babam birden dönüp, iyi de kızım sen burda napcaksın ki burası sex shop falan dolu diyor :) şimdi burda bilmeyenler için söylemem gerekir ki benim babam normal, mülayim, etliye sütlüye karışmayan bir tip hiç değildir, en az benim kadar çatlaktır ve biz 2 çatlak ya çok iyi anlaşırız ya birbirimizi çatlatırız falan filan. neyse, baba diyorum sen beni şöyle bırak. rüya başladığından beri kafamdaki ana fikir olan porno çekme işi için oraya gidiyorum ve bunu şimdiye kadar niye akıl edemedim falan diye hayıflanıyorum. O kadar eminim kararımdan!

Hey bilinçaltı sen nelere kadirsin...

Monday, December 7, 2009

Tel Aviv

Bayram tatilini suistimal ederek 9 güne çıkarıp (bu arada bkz. ekşisözlük/suistimal "eskiden, babalarımızın bizim yaşlarımızda olduğu zamanlardan bahsediyorum, masturbasyona halk arasında verilen ad" puhahahahah) en yakın arkadaşlarımdan birinin yanına Tel Aviv'e gittim. Daha gümrükte pasaportumu uzatmamla spot ışıkların bana doğrultulması bir oldu ve arka odaya alındım. Arkadaşımı nerden tanıdığım, başka kimseyi tanıyıp tanımadığım, arkadaşımın anne babasının adı, terörist olup olmadığım :) filistinde tanıdığım olup olmadığı ve filistine geçmeyi düşünüp düşünmediğim gibi ahiret sorularını sükunetle cevapladıktan sonra sap gibi kalmış bavulumu da alıp arkadaşımla kucaklaştım. Mionun bizi eve götürmesi en az yarım saati buldu, amma abartmışsın o kadar da küçük değilmiş Israil dediğimde "kızım o yarım saatte 4 şehir geçtik biz" cevabını aldım :) muhabbet edip uyumamız sabah 6yı buldu zaten. ertesi gün çeşitli zamanlarda Türkiye'den aliyah yapmış (bkz. Aliyah) insanlarla Yafo'ya gittik. Şehir Tel Aviv-Yafo olarak geçiyorsa da Yafo Tel Avivin güneyinde kalan, arapların yaşadığı bi bölge, camisi falan var, çok da güzel humus vardı! mmmm humusssss... Birden kültür şokuna uğramayayım diye ilk oraya götürdüklerini söylediler :) Bu arada bir sürü insanla tanıştığım uzun bir tatilden sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki judaismle islam birbirine son derece benziyor. dini günün cuma oluşundan tut, dini günde yenen yemekten önce elleri ibrikle 3 sağ 3 sol ele su alarak yıkamak (bkz. Abdest). Gerçi bizde içki günahken judaismde cuma akşam istediğin kadar içip sevişiyorsun ki kim olsa bu uygulamayı daha çok beğenir :) Laranın masterdan arkadaşlarının düzenlediği partide olsun, thanksgiving yemeğinde olsun herkes Türk olduğumu duyunca soru bombardımanına tuttu. Önemli olanın Türk olmak olgusu olduğu, dinin pek çokları için çok sonra geldiğini duyduklarında çok şaşırdılar. Bir çocuk anlamamakta o kadar ısrar etti ki bak dedim biz Fransızlardan daha milliyetçiyizdir. Baya afalladı ama ne de olsa hepimiz vatan millet sakarya yetiştirildik ve ben üniversitede Zürcherin kitabını okuduğumdan beri yavaş yavaş objektif bir bakış açısı kazanmaya başlıyorum. Israilde hem kızlar hem erkekler askere gidiyor ve arada izne çıktıkları için sokakta sürekli askere rastlıyorsunuz. Sanmayın ki bu kötü birşey, meğer benim üniforma fantezim varmış da ben bilmiyormuşum! O nası bişey birader, kızların ve çocukların hepsi birer şehvet timsali! Birkaç jenerasyondur dünyanın heryerinden gelen ırkların karışımı sonucu böyle birşey olmuş olsa gerek, bide üstüne üniforma giydiklerinde neye uğradığımı şaşırdım. peki bunları böyle saatli bomba gibi askerde hep biraraya koyunca sorun olmuyo mu dedim. sık sık kızların hamile kaldığı skandalı kopuyormuş :))) onun dışında Israil kesinlikle ezber bozan bir memleket, anayasasında belirtilen bir resmi dini olmasına rağmen bizden daha demokratik, orda finans sektöründe çalışan arkadaşın "dünyanın en kapitalist ülkesi" olduğunu iddia etmesinin aksine son derece sosyalist; üniversiteye kadar özel okul yok, kimse lüks araba ve gösteriş peşinde değil, statü farkı yok, maaşının 2/3'ü devlete gidiyor, yol su elektrik hesabı.. tabi orda durum yol su elektrikten "biraz" daha kapsamlıca, sağlık sektöründe dünyada bir numara olduğunu söylüyorlar. yollarda her yer şantiye, bir tamamlanmamışlık/bitmemişlik hissi(60 küsur senelik ülke ne de olsa.) Tel Aviv aslında çok güzel ama binaların elden geçmesi lazım, oraya özgü bir mimariymiş ve özel bir kumla temizleniyormuş ama maliyeti yüksekmiş ve gelirin %70i askere gidiyormuş.. son olarak her şeyiyle her an her yerde eğlenmeyi çok iyi biliyorlar, kesinlikle insana kendini aynı anda hem prenses gibi hem de dünyanın en seksisi gibi hissettiriyorlar ve gece hayatı şu ana kadar gördüğüm en iyisi! zaten bir de deyişleri varmış; in Jerusalem we pray in Tel Aviv we play!

Thursday, November 19, 2009

tatile 1 kala

2 gece önce, biraz hayal dünyamı genişleteyim diye o gün "erotik yayın" satın aldım digiturkten, saat 12yi geçmiş olduğu için 1 gece sonrasına(dün) aktardılar talebimi, ertesi gün de uykum olmasına kadar bekledim geceyarısına kadar ama çıka çıka kafam kadar memesi olan iğrenç yapay karılar çıktı karşıma! niye kadın göz zevkine göre de porno pardon erotik yayın yapmazlar, ya da yapıyolarsa neden bunları digiturk yayınlamaz?

her neyse, bugün "Ağır Ceza Mahkemesi'nde" stajımın son günüydü. Staj bitiş imzası almadan önce de duruşmaya girdim. İyi ki de girmişim baya ilginçti. kadın 300 küsür milyar zimmetine geçirmiş ve başka kredi kartı borçları kapamış, ben ailesine yardım etmek için herhalde diye düşündüm ama meğer "para harcama hastalığı" varmış. avukatının iddiasına göre bu amerikada hastalık sayılıyormuş efenim ve bırakın hapse atmayı tedavi ettiriyorlarmış. neyse size burda davanın sonucunu söyleyemeyeceğim, ihlal falan sayılıyordur neme lazım. bu arada sultanahmet adliyesi hakimleri çok babacan çok şeker, hepsi birer hulusi kentmen mübarek. give it up for sultanahmet hakimleri ehu ehu :)

Ayrıca vize almak için Levent'e gittiğim sonra tekrar Sultanahmet'e gittiğim için bol bol metro kullandım, bi ara metroda giderken bi baktım aa önümdeki yanımdaki ve çaprazımdaki adamların 3ü de açmış kitap okuyor, yemin ediyorum ağlayasım geldi çok duygulandım. gerçi biri kamelyalı kadını okuyordu o yüzden onun gay olduğunu varsayıyorum :) yani onun kitap okuması zaten o kadar anormal değil, büyük ihtimalle çocukluğunu mahallede futbol oynamak yerine eve kapanmak zorunda kalarak geçirdiği için...

Günün sonunda yorgunluktan taksiye binmeyi hakettiğimi düşünüp taksiye kurulmuşken yan arabada dünyalar tatlısı sapsarı bi kız çocuğu belirdi, ben kızı çok şeker bulmuş olmama rağmen suratına mal mal bakarken, kız beni görür görmez gülümseyip el sallamaya başladı, bende gülüp el salladım ama kız gittikten sonra farkettim ki karşımdaki insan 5 yaşında bile olsa ilk adımı ondan bekliyorum öyle de bi yabaniyim yani! küçücük çocuk, sen gül ilk di mi!! hayır sana geri gülmese nolur, egon mu zedelenir? 5 yaşındaki çocuktan daha düşük e.q.ya sahibim