Thursday, January 28, 2010

reminiscing

inandığın şey için mücadele vermek olayının bokunu dün çıkardım galiba. ben bir kursa yazıldıysam(fransız kültür), bu kurs paralıysa, okuldan pek bir farkı yoktur di mi? (parasız olsa da okuldan farkı yok da, onun önemi var) orası bir okulsa ben oranın tüm imkanlarından yararlanma hakkına sahibim. bu tuvalet olsa dahi!! evet götünüzle gülmeniz için biraz fırsat veriyorum. devam edelim, peki neden o zaman parasız olan tuvaletler tadilata girmişken ve ben mecburen paralı olana yöneliyorken, orda oturan adam bana çirkeflik yapma hakkını kendinde görebiliyor? nereye yapmamı bekliyorlar çişimi, kara mı? (ne güzel yağdı bu arada ya) ötekisi bozuksa bana bunu ücretsiz sunmakla yükümlüler. ben bunları söyleyince adam dünyanın en şahane antitezini üretip "saat kaç haberin var mı?" dedi. hayır bir şey değil, senin tezine karşılık böyle bir şeyle geldikleri zaman çok komik oluyor. sinirlenemiyorsun bile çok garip. zamanında bir arkadaşımın başına da böyle bir şey gelmişti de adlandıramamıştık. gerçi o psikoloji okuduğu için sabır küpü olup mantıklı mantıklı anlatmaya çalışmıştı karşısındakine. anlamayana davul zurna az, ben o yüzden tenezzül bile etmiyorum. onun yaşadığı olay da çok komikti; şimdi 3. bir şahıs arkadaşımın psikoloji okuduğunu duyunca, erkek kuzeninin 15 yaşında olduğunu ve feminen hareketler sergilediğini, bütün aile endişelendiklerini, onu "düzeltmek" için nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini sormuş. R'nin "pardon düzeltmek derken" demesine kalmadan, 2. şahıs benim kuzenim olcak var ya sabah akşam döverim düzelene kadar demiş. R de şimdi first of all gay olmak tercih meselesi değildir öyle yaratılmışlardır, second of all bozuk bir şey de değildir ki düzelsin, kaldı ki hiçbir şeyi kavga ve dövüşle çözüme ulaştıramazsın demiş. şimdi size çocuğun antitezini sunuyorum, hazır mısınız? evet geliyoor.
>>>>senin çocuğun gay olsun o zaman<<<<
hahahahahahaha kaç yıl oldu hala gülüyorum ya hahahahahahahahah

R tabii ki "wtf??!!!" şeklinde kalakalmış. şimdi istersen kendini beğenmişsin deyin ne derseniz deyin, ben davayı burda terkeder nefesimi bile tüketmezdim. ama R kısa sürede kendini toparlayıp çocuğa bir şekilde ulaşmaya çalışmış ki, hala takdir ederim. psikoloji okuyan insan bir başka oluyor azizim

p.s: first of all, second of all deyince aklıma geldi, yurtdışında bir barda çocuğun biri yanıma gelip onun dilini konuşmadığımı öğrendiğinde olsun ben çok iyi ingilizce konuşurum deyip, first of all you are so sexy, second of all can i buy you a drink demişti. hahaha çok da şeker çocuktu yazık oldu, suratına kopmuştum. kompozisyon yazıyo mübarek, hey gidi.. allah da onu güldürsün

tormented soul

yılbaşında ilerleyen saatlerde bir ara bir arkadaşımla ve tabii ki o güzel kafalarımızla felsefe mode on takılmıştık, zamanında hocasının onla konuşurken, onu tormented soul tabiriyle tanımladığını ve bunun benim için de geçerli olduğunu düşündüğünü söylemişti. katılmamak elde değil ama peki bunun çıkış noktası ne acaba? hakkaten nirvanaya ulaşmak için dünyaya gelmeden önce yaptığımız bir bargain mı? yoksa varsa öyle bir şey,ruhun bu bedenden önce sürdüğü yaşamların uzantıları mı? ya da self-protection sonucu bilinçaltımıza itilenler mi?

basit

basit kelimesine her ne kadar negatif anlamlar yüklenmişse de ben basit bir insanım. zevklerim de öyle... bisiklete binerken rüzgarı yüzünde hissetmek, arkadaşınla güzel bir havada boğazda yürümek, kedinin uyandığını farkedip kucağına gelmesi, hoşlandığın çocuğun komik bir şekilde laf atması... bunlar benim bütün bir günü yüzümde aptal bir sırıtışla geçirmeme yeter de artar bile. bu kadar muhalif oluşum tam da bu yüzden ya. ben bu kadar mutluyken (adeta bir sevgi kelebeğiyken :P) gerizekalı insanların çıkıp benim sinirlerimi altüst edebilmesine tahammül edemiyorum. herhangi bir yerde karşılaştığım insan müsveddelerinin üstümde bu kadar nüfusunun olabilmesine isyanım bundandır.

Sunday, January 24, 2010

aldatmak

ben bunu gözlemleyebilecek bir çocukluk geçirdim. öyle yaralanıyor ki insanlar, kapanmaz yaralar... kapana kısılmış vahşi hayvanlar gibi acı acı bağırmak istiyorlar. ben sevdiğim dediğim insana,kendime, ilişkime asla bunu yapamam. bırak bir daha onun gözüne bakmayı, aynada kendi gözümün içine bakamam. ben hayatta tehditler savuramam, yok asarım keserim çok canını acıtırım, intikamım korkunç olur falan. bir insana asla böyle şeyler diyemem, hem samimiyetsiz gelir, hem o olay gerçekten başına geldiğinde nasıl davranacağını şimdiden bilemeyeceğin için havada kalır o laflar. ama ben kabuğuna çekilen biriyim. benim hayatta bir arkadaşım oldu ki, "canımdan öte" dedim, vazgeçilmezimdi o benim. cüzdanımı açtığında onun resmi vardı. babam görür kıskanırdı, bak bende senin resmin var derdi. nası ben senin ailenim o da benim ailem derdim. malesef dolduruşa gelip, bana beni çok gücendirecek bir şey söyledi. öyle yaralandım kabuğuma çekildim ki, istesem de eskisi gibi olamam ona artık. hala en yakın arkadaşın kim diye sorduklarında boğazım düğümleniyor,ondan "bu kalp seni unutur mu?" diye mesaj geldiğinde ellerim titremeye başlıyor. öyle komik bir şey oluyor ki, bunu bir tek o anlar, onla güleriz, ona anlatmalıyım diyorum ama içime atıyorum. hayatta öyle şeyler oluyor ki onun dışında kimseye anlatasım gelmiyor, ben de kalbimde yaşattığım versiyonuna anlatıyorum. yavaşlıyorum, beni absürdlüğüyle ya da komikliğiyle güldüren, hislendiren şeye bakıyorum, yüzüme buruk bir gülümseme yerleşiyor, gözlerim doluyor, ona eğiliyorum "bak," diyorum "gördün mü?" o da gülüyor, çok seviyor beni biliyorum...
Etrafıma bakınıyorum, yolun ortasında durmuşum, kalabalığa karışıp, hızlı hızlı yürümeye devam ediyorum...

p.s: ve bence dünyada aldatma üzerine yazılmış en iyi şarkı "leonard cohen-everybody knows"dur.

Friday, January 8, 2010

Lie to me

Lie to me dizisi insanların istemdışı yaptıkları hareketlerle hissettiklerini ele verdiklerini söylüyor. Nitekim dizinin adı da oradan geliyor, "bana istediğin kadar yalan söyle, kendini ele vereceksin" anlamında.
En son izlediğim bölümde ise yalan uzmanımız, yutkunmanın korku belirtisi olduğunu söyledi.

Şahsi fikrim, korkunun orjinalinde bir dürtü olduğu yönünde. Ama artık survival theory ile açıklanabilecek bir durum olmadığını ve duygu haline geldiğini düşünüyorum.

1001 türlü korku var, evet. Ama insanların neden korktuğu...
Beni aşıyor.