Sunday, May 9, 2010

Çeyrek Yaşam Krizi

Konu artık 3-5 kilo verirsem, bak o zaman mutlu olacağım meselesi değil... (o 5 kilo verilmiyor zaten :) )

Bir erkek arkadaşım olursa mutlu olacağım meselesi de değil. Her ne kadar çeyrek yaşam krizi denilen şeyde gönülsüz bekarlığın büyük rol oynadığı söylense de durum bununla da sınırlı değil.

Konu, bütün yaşadıklarının adının konulmuş olmasına, gerekçeleriyle belirtileriyle neden ve nasıl etkilediğiyle her şeyi biliniyor olmasına rağmen bundan nasıl etkilendiğin...

Adı; çeyrek yaşam krizi. Okuldan yeni çıkan ve hayatın gerçekleriyle karşılaşan insanları kapsıyor. gerekçeleri maddeler halinde o kadar kesin hatlarla belirtilmiş ki, netliği bile sinir bozuyor.

Aslında hayatın ileri safhalarında da karşılaşılabilecek sorunlar... işinden memnuniyetsizlik, yalnızlık, ekonomik stres, başarılarını yetersiz görmek... Ama bunun adının çeyrek yaşam krizi olarak anılmasının sebebi,  sorunların ileri yaşlarda da karşılaşılabilecek nitelikte olmalarına rağmen, şu anda, hepsinin, aynı anda, biri ardına öteki şeklinde karşına çıkmasıdır.

Teker teker gelin diyemiyorsun. Alışık olduğun gibi hayal dünyana da kaçamıyorsun. Şu ana kadar karşılaşılan problemler sen hayal dünyanda oyalanırken kendiliğinden çözülürdü. Çünkü zaten senin çözebileceğin şeyler olmazdı, söz sahibi olmazdın. Annen, baban ya da her neyse, sana yansırdı tabii ama başkasının problemi olurlardı ve sen istesen de karışamayacağın için bir süre sonra bir bakardın ki çözülmüş.

Artık öyle değil. Şimdi hayal dünyana kaçıyorsun, internette ne bulursan okuyorsun, yakışıklı bir çocuk kestiriyorsun gözüne, biraz daha hayal kuruyorsun, dönüp bir bakıyorsun, sorun olduğu gibi yerinde duruyor. Hatta olduğu gibi de değil, daha da büyümüş bir şekilde.

İnsanlarla konuşuyorsun, arkadaş grubunun en pozitifi olarak bilinen insanının da, paratoner gibi bütün negatiflikleri üstüne çeken insanının da seninle birebir aynı süreçten geçtiğini görüyorsun. Ama işte adını da bilsen, yaşadıklarının birebir aynısını hatta daha ağırını yaşayan milyon örnek de bulsan, bu seni bir nebze olsun rahatlatmıyor.

Önceki nesiller bizden çok memnunlarmış, hatta bizi gıptayla izliyorlarmış. En önemli meslek olarak kendimizi görüyormuşuz. Kendimizi dinlemek ve anlamak taviz veremeyeceğimiz tek şeymiş. Bir şekilde kişiliğimizi yansıtmanın yolunu mutlaka buluyormuşuz.

Peki hepimizin yetenekli olduğunu kim söyledi?

Mutsuz olduğumuz şeyle yetinmiyoruz, aferin bize. Peki sorgularken mutlu olacağımızın garantisi var mı?

Ben sorgulayarak, okuduğum branşı icra eden asla onlardan biri olmayı istemediğim insanları görerek, her şeyden, en önemlisi gerçeklerden uzaklaşırken bütün bunların bana ne faydası olacak?

Kendimizi ifade edebiliyoruz, ne mutlu bize. Kendini ifade ede ede öldü derler.

1 comment: