Sunday, March 28, 2010

bir adım

Üstümden ölü toprak atmış gibi hissediyorum. Bunca yıl hiç umurumda olmamış hukuktan sonra nihayet içimdeki o boşluktan kurtuldum. Stajımdan çok mutluyum, çok şey öğreniyorum, daha da önemlisi öğrenmek istiyorum. Tamamen ezber bozmuş durumdayım, bu yolda nasıl ilerlenir, izlenecek yol nedir, nereye varılır hiçbir fikrim yok, sadece içgüdülerimi dinlemenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum :)

Benim ufkumu çok açacağını düşündüğüm bir insanın yanında stajyerim.  Şu aralar herkesin konuştuğu Anadolu Sigorta’nın 85. Yıl reklamını da o yazdı.  Daha stajımı uzatıp uzatamayacağımı bile bilmiyorum ama yine de bazen bazı insanların kişisel gelişiminizde ne kadar büyük rol oynadığını düşünmekten de kendimi alamıyorum. Lisede böyle bir öğretmenim vardı benim. Sona Küçükyan. Coğrafya, tarih dışında bütün sosyal derslerine o girerdi. Onun verdiği bütün derslerden notum 5 olduğu için artık öğretmen- öğrenci modunda takılmıyorduk pek. Bana bazı bağnaz öğretmenlerden gizli Turan Dursun kitapları verir, Fahrenheit 451  gibi filmler izletirdi. Onun dersinde en öne geçerdim, o da sandalyesini benim önüme çekerdi, gözgöze ders işlerdik, bir keresinde arkamda oturan çocuk “biz çıkalım siz başbaşa ders yapın” diye sitem etmişti :) ben de onun “ilk”iydim ama... :) prensip olarak kimseye 100 vermediği halde (ben dahil, kimse %100lük değildir derdi) benim yaklaşık 10. 99umdan sonra 99 yazıp üstünü çizip 100 yapmıştı :) benim 16 yaş cehaletimle Kürtlere karşı atıp tutmama bile hiç sinirlenmez, “nasıl olsa birkaç sene içinde fikirlerinin değişeceğini biliyorum” derdi. Çoğunluk olmanın verdiği sorgulamazlıkla (istisnalar kaideyi bozmaz) azınlık olmanın verdiği farkındalığın ayırdına ilk o zaman varmıştım sanırsam. Şuanki aklım olsa sosyoloji okurdum zaten. Ama 17 yaşında bir kız olarak, jenerasyonlara kök salmış altın bilezik mantalitesine nasıl karşı koyabilirdim ki. Evet okul bitti gitti ama o 4 seneyi daha verimli geçirmiş olabilirdim diye düşünmekten kendimi alamıyorum işte.  Şikayet etmemek için kendi kararlarını kendin vermek gerekiyormuş bunu öğrendim.

Sorgulamam mutlu olduğumu belirtiyor, mutsuz olunca yatıp uyuyan ve numb konuma geçmeyi tercih eden biriyim çünkü. Bir de bu aralar çok duygusalım, resmen sevgi fışkırıyor, kedi fenalık geçirdi artık tutup öpmemden ama onun dışında hakkını veremedikten sonra neden duygu yumağı olarak yoğrulmuşum bilemiyorum. Kahrolsun dizginlenemez hormonlar, kahrolsun ebedi pms :)

No comments:

Post a Comment