Thursday, March 4, 2010

Pere Lachaise

Yazmakla ilgili söylenmiş sözlere bakıyorum da "Writing is like prostitution. First you do it for love, and then for a few close friends, and then for money." demiş Moliere. Çok hoşuma gitti :)
Hoş ben daha sadece 2. aşamadayım, 3. aşamaya geçip geçemeyeceğim meçhul...

Moliere'in de mezarının bulunduğu Pere Lachaise mezarlığına gitmiştim Paris'te. 20. bölgede bulunuyor. şehrin duvarlarının içinde bu kadar büyük bir mezarlık oluşu taa Napoleon zamanında açılmış olmasından kaynaklanıyor. Napoleon önemli insanların gömülmesini istediği bir mezarlık olarak öngörmüş orayı. hatta prestijli olsun diye Moliere'in ve La fontaine'in mezarlarını da buraya getirtmiş. bizden Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney orada, ikisi de Paris'te öldüler malum. aynı zamanda yine türkçe isimli birini daha görmüştüm, kim olduğunu hiç bilmiyordum, mezarında da bir sürü çiçek vardı. merak ettim baktım eve gidince. kürtmüş, o yüzden bilmiyormuşum. Ahmet Kaya da kürt diyeceksiniz. ama o Türkiye'ye hatta Avrupa'ya mal olmuş bir isim diyeceğim. bunla ilgili de küçük bir anekdot anlatmak istiyorum. hint asıllı amerikalı ev arkadaşımın kuzeni, bizim eve ziyarete geldiğinde, Türkiye'de Kürtler diye ayrı bir millet olduğunu, yaklaşık 20 milyon olduklarını, ayrı bir dilleri olduğunu duyduğunda çok şaşırmıştı ve Kürtçe bir kelime söylememi rica etmişti. Söyleyemem, bilmiyorum dediğimde, senin ülkende 20 milyona yakın bir azınlık var ve sen onların dilinde tek bir kelime dahi bilmiyor musun? diye kınamıştı. cevap vermemiştim çünkü çocuğun haklı olduğunu düşündüm. kaç yıllık politikalar ne olursa olsun, bu içiçe yaşadığımız insanların düşündüğü, konuştuğu, yazdığı dilden tek bir kelime bilmememi/bilmememizi mazur göstermez diye düşünüyorum.
Pere Lachaise'e dönecek olursak, huzurlu ilginç bir yerdi. adını bir rahipten almış olduğu için de olabilir :) ayrıca gömülü insanların çeşitliliği ziyaretçilere de yansımıştı. kısacası renkli bir gün geçirmiştik annişkomla.

3 comments:

  1. Diyarbakir’dan gelen bir arkadasimiz vardi lisede. Bize hep “siz batililar” der dururdu. Bizim kurt kelimesini kullanmaktan cekinip onlari dogulu diye adlandirmamiz gibi, o da bize “siz turkler” diyemediginden. Kanka, orti gibi kelimeler, hatta agizdan cok kolay cikan kufurler bile ilk basta cok garibine gitmisti, sonra milletle kaynasmak icin 2 cumlede bir onlari kullanmaya basladi. Ama yabancilik hissinden kurtulamadi bir turlu, cogu kisi de onu yabanci biri gibi gordu zaten hep. Onun bize “batililar” dedigini dusundukce, benim de aklima bizim batili dedigimiz avrupalilarin da bizi “yabanci” ve hor gormesi gelir durur. Herneyse, bu yorumunla gercek solcu oldugun konusunda inancim bir miktar artti :)

    ReplyDelete
  2. o zaman Aziz Nesin'den gelsin; "ne sağcıyım, ne solcu, futbolcuyum futbolcu!" :)
    bizim lisede de bi çocuk vardı, amerikadan gelmişti, daha ilk ayın sonunda "kalemimi kim hacıladı ya?" demişti. çok gülmüştük hepimiz, haha ne ara öğrendin hacılamayı diye :) o kolay adapte olmuştu aslında ama yine de lise biter bitmez amerikaya gitti ve üniden sonra da kaldı. her horoz kendi çöplüğünde öter ne de olsa di mi :)
    bu arada orti kelimesini ben de bilmiyorum, ortağın kısaltması falan mı?

    ReplyDelete
  3. Orti Guney Amerika'da yetisen yenilebilir bir tur bitki :) konusma benimle alien :=)

    ReplyDelete