Friday, April 23, 2010

Kıbrıs

Ağustos böceklerinin sesi eşliğinde otel odasının balkonunda yazıyorum şu an, Kıbrıs’tayım. Aslında KKTC pasaportum olmasına rağmen hatırlayamayacağım kadar küçükken gelmişim en son. Bizimkiler Kıbrıs bizden önce AB’ye girerse diye düşünerek almışlar zamanında pasaportu*. Nitekim girdi Kıbrıs Cumhuriyeti AB’ye (Türkiye’nin kabul ettiği şekliyle Güney Kıbrıs) ama biz giremedik çünkü 74’ten sonra KKTC vatandaşlığı almış olanları onların tanımadığı bir dönemde girdiğin için yasak kapıdan girmiş saydıklarından, vatandaşlık vermiyorlarmış. Hatta annen baban onların Kıbrıslı saydığı biçimde(74’den önce) Kıbrıslıysa bile sen KKTC’de doğduysan yine vermiyorlarmış, normalde ebeveynden dolayı alma hakkın olmasına rağmen. O yüzden şimdi insanlar gidip Türkiye’de (Türkiye’yi tanıyorlar sonuçta) doğum yapıyorlarmış ve onun üstüne çocuklarına vatandaşlık talebinde bulunduklarında vatandaşlık vermek zorunda kalıyorlarmış, bununla ilgili birkaç dava kaybetmişler çünkü, formalite icabı başvurduktan sonra birkaç ay bekliyormuşsun sadece. Onların gözünde hukuken ölü doğmuş bir oluşumun offspringi olduğun için giriş çıkışı serbest bırakmış olmalarına rağmen bırak vatandaşlık almayı Güney’e bile sonradan edinilmiş pasaportla geçemiyorsun.

Bir de muallakta olan araziler var. Her iki tarafın da öteki tarafta kalmış gayrimenkulü varmış. Güney, ordaki Türk tapulu evlerde Rum oturtuyormuş ama istediğin zaman gel ev senindir diyormuş, dava açmaya kalkana da bilmemkaç senelik kirayı vermeyi teklif etmiş. Bizim tarafta durum pek böyle olmamış. Devlet Rum tapularını parselleyip parselleyip vatandaşa dağıtmış, Denktaş zamanında. “Hem böyle yaptılar hem uzlaşmaya çalışıyorlar, dolayısıyla da adamların elinde çok koz var” dedi konuştuğum adam. “Benim amcam sattı sattı yedi 20 sene çalışmadı. Böyle yapmayın bunları ilerde çocuklarınız ödeyecek dediğimde de bana güldüler. Ama biz olur da değişim yapılırsa diye dokunmadık verilen tapulara. Ben buradan arazi alacağım zaman da 3 kuruş fazla verdim türk arazisi aldım, ilerde sorun çıkma ihtimali yok en azından.” diye de ekledi.

Son olarak rumca Pontus Rumlardan gelen bir dilmiş, lazca bilen biri baya anlıyormuş. Zaten lazca çoğunlukla onun etkisi altında gelişmiş. Güneydeki insanlar da rum. Çoğu Osmanlı zamanında gelmişler Karadenizden. Anakaradakiler (Yunanlar) onları Helen Rum olarak görmüyorlarmış. Pontus rum ile aralarında sadece dil değil kültürel olarak da fark olduğunu düşünüyorlarmış. Ben bu kadar keskin bir ayrım olduğunu bilmiyordum açıkçası.

*Sen KKTC pasaportu aldında ne oldu dersen, sadece harç pulu ödemiyorum yurtdışına çıkarken bir o avantajı var. Avrupa pasaportu edinene kadar o da bir şeydir :)

No comments:

Post a Comment