Sunday, April 25, 2010

Masal

Bir gün bir hikaye duymuştum. Şöyle başlıyordu;
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde güzeller güzeli bir kız yaşarmış. Bu kız aynı zamanda padişahın kızı olduğundan görkemli bir sarayın içinde yaşarmış.
-Şaşırmayın o zamanlar estetik falan olmadığından padişah kızları çirkin de olabiliyor-
Her neyse bu kız güzel olduğu kadar da kendini beğenmiş imiş. Kendisine talip olan nicelerini, onun orası eğri, bunun burası büğrü diyerek reddediyormuş.
-Bu da güzel kızların, yerli yersiz kapris yaptığı “gerçeği.” Bilmiyor musunuz? Güzel kızlar saçmalar mütemadiyen-
Sonra kız güzelliği solup da talipleri birer birer yok olup gidince, yaşlı ve çirkin bir erkekle evlenmek zorunda kalmış.
-Bir defa bu kız tut ki hakkaten yaptığı bütün her şeyi sadece şımarıklık adına yaptı, bir şeye güveniyordu da bu kadar şımarabildi. Nitekim bu güvendiği şey babasıydı, babası onu gençliğinde o kadar şımartıyordu, kızının bütün kaprislerini görmezden geliyordu, hikayeni anlatanın inancına göre onu mutlu edecek adayların hepsini bir bir harcıyordu da hiç mi alıp kızı karşısına konuşmadı. Ha madem konuşmadı, kızım değil mi işesin (bkz. Cem Yılmaz, erkek çocukları, iran halısı trio ) mantalitesindeydi, nasıl sonra yaşlı ve çirkin bir adamla evlendirebildi. Kız kurusu olarak oturtsaydı sarayda. Belki adamı devirdiler demeyin, ben de o zaman talipler kralın kızıyla evlenmiş olmak için mi kızı istiyorlardı hem para hem güç derim, olmaz. Nitekim bu hikayelerde güç, para, taht kavgası falan olmaz, olursa da çeşni olur. Taht kavgası deyince aklıma Lion King geldi ama ona laf yok J-
Neyse devam ediyorum. Makul bir sürenin ardından bu eski taliplerden biri merak ediyor, bu kız ne yapar ne eder diye. Bu kimseleri beğenemeyen kız en sonunda kiminle evlendi göreyim istiyor. (hikaye anlatıcısının hikayede kendini bu şahısla özdeşleştirdiğine dair güçlü tezim var, az sonra)
Köye gittiğinde sorunca söylüyorlar evlendiği şahsı, nasıl olur diye küçük dilini yutuyor ve kızın evine yollanıyor.
Kızın kapısını çalıyor, iş bu ya kocası evde değil. Soruyor kıza.
Kız bunu arka bahçeye çağırıyor. Arka bahçe S şeklinde bir gül bahçesi. Kız adama dönüyor diyor ki; bu bahçede yürümeye başla, istediğin kadar vakit geçirebilirsin, bana bu bahçedeki en güzel gülü getirmeni istiyorum. Ama unutma tek kural var, asla arkana bakamazsın, geri dönemezsin.
Adam yürümeye başlıyor, bir gül görüyor, evet bu çok güzel, koparıyor onu, yok ilerdeki daha güzelmiş galiba deyip atıyor elinden, ama ötekinin yanına vardığında ışık oyunu olduğunu görüyor, o kadar da güzel değilmiş. Derken bir bakıyor bahçenin sonuna gelmiş. Ve bahçenin sonundaki solgun gülü almak zorunda kalıyor. Kendini bahçenin sonunda bekleyen kıza veriyor soluk gülü.
Gördün mü diyor kız, ben de işte taliplerime öyle yaptım sonunda soluk adama kaldım.
Normalde “ders veren” cümle olduğu için bu kızın lafı aslında uzun uzun  dehşetengiz bir şekilde anlatılıyor ki, dinleyici küçük kızın pırpır atan yüreği korkuyla büzüşsün, bak onun başına gelmiş ama sen bu hikayeden ders çıkar tonlamasıyla kız kendini şanslı sansın.
Şimdi falsonun bini bir para,
Bu hikaye, kızın kendini uğraştırmasını istemeyen üşengeç erkeğin, kızın yüreğine bak ayağını denk al, karşına çıkan en iyi talip ben olabilirim, sonra benden de kötüsüne kalırsın korkusunu daha küçükten salmaktır. Sokakta, ilik gibi kızların yanında eciş bücüş erkekler görmemizi o kızların küçükken bu hikayeye maruz kalmış oluşuyla açıklayabiliriz.
Bu kızlar hiçbir şeyi sorgulamasın, aman bunu da bulduğumuza şükür diye kendilerini kapışsın ister bu erkekler. Bu kızların arasında ilerde şöyle diyaloglar geçmesini isterler;
-Ya benimkinin pipisi sağa mı çekiyor ne?
-Sus sus boşver, ya hiç kalkmasaydı.
Yani kız güzeller güzeli olacak ama hiç bir şeyi sorgulamayacak, ilerde bunu da bulamam kaygısıyla kendisini kapışacak.
Yalnız şöyle bir şey var, hikaye kendi kazdığı kuyuya kendi düşüyor. Şimdi gerçekçi olalım, eğer kız hakikaten istediği her gülü “tutabilmiş” olsa, daha iyisini bulmadan “elindekini” bırakmazdı.
Nihahahahahaha
Acımasız ama gerçek. Korkutmak istemem ama tek bir hikaye anlatmakla bitmiyor iş malesef.  Yani seni yanında dolaştıran kız sorgulamadığından değil, daha iyisi çıkana kadar vakit öldüreyim diye seninle olabilir haberin olsun. Sen hızlı çıkar, kıza kız ne olduğu anlayamadan nikah basar 3 de çocuk yapıp hiçbir yere kımıldayamaz hale getirirsen bilemem tabi. Ama o kız senin aşık olduğun kız mı olur, o da tartışılır.

2 comments:

  1. ayni masal erkeklere de bahcede ilerlerken koklanmadik gul birakmamasini nasihat etmez mi? Erkek arilar ciceklere saldirsin, cicekler arilara kucak acsin, teorik olarak uretkenligi maksimize edecek bir durum :) pratikte bircok olumsuz sonucu beraberinde getirse de, senin de soyledigin gibi disilerin olayi cozup dusuk modelden yuksek modele dogru upgrade pesinde kosmasi, erkeklerin de maksimum skora ulasma cabasi piyasa icin gerekli olan rekabeti yaratir. rekabet duzgun calisirsa, toplum icin maksimum fayda saglanacaktir :) Bize de iki secenek sunulmus, ya rekabete katilacaksin ya da kendi basina takilacaksin. Rekabet bu kadar korkutucu seviyelere ulasmisken ikinci secenek daha mantikli sanki :)))
    not: sekil bozuklugu hazzi artiran bir durum olabilir diye bir geyik vardi ama bunu da arastiramayacagim simdi ! :)

    ReplyDelete
  2. Hehehe ben de cuba gooding jr. ya da o tarz birinin stand-up şovunda izlemiştim. O öyle bir örnek vermişti, komikti :) o örnek aklıma geldi yazarken :)

    ReplyDelete