Tuesday, February 16, 2010

disruption

binaları çok seviyorum. perpa gibi hilkat garibesi olanları değil tabii ki. güzel binaları.. ama güzel binadan kastım da sadece klasik fransız mimarisi falan gibi değil bauhaus tarzı binalar da çok hoşuma gidiyor. centre pompidou da iç mekandan maksimum yararlanabilmek için, yer kazanmak için boruları binanın dışında olacak şekilde tasarlanmış. bence o boruların ve yürüyen merdivenlerin görünebilir olması ve farklı renklere boyanmış olması sadece çok sevimli değil aynı zamanda estetik. bir o kadar sevdiğim bir başka şey de binaların içleri (apartman çocuğu diye buna mı deniyor nedir :P). ve şuan staj yaptığım yer bir iç mekanda aranabilecek bütün özellikleri barındırıyor, kesinlikle buraya aşık oldum! bir defa duvarlara bitişik dolanan kocaman boruları var, bana kalsa onları fosforlu renge boyardım o ayrı :) bana pompidouyu hatırlatması bile yeterli :) 2 katlı ama yukarı kattaki odalar asma kat şeklinde olduğu için yüksek tavanlı, merdivenler de dolgu değil ve yürüme yolları köprü gibi, bir tarafı aşağıya boşluğa baktığı için onlar da asma izlenimi veriyor. kapıdan girer girmez yuvarlak bir alana geliyorsunuz, tam karşıda bir basket potası, sağda katlanmış duran masa tenisi masası, solda da birkaç tane masa var, sabah geldiğinizde arasına peynir koyulmuş simit bulduğunuz... hem bu ortadaki alanda hem de ofis tarafında, duvarlarda her yerde çok dikkat çekici fotoğraflar, baskılar, grafikler var. benim kafamı kaldırdığımda gördüğüm ise tüy kalemle yazılmış gibi duran "the pen is mightier than the sword" baskısı. tam karşımda ise hayata düz bakmayı reddedip, yüzünde muzip bir gülümsemeyle, kafasını eğip bacaklarının arasından bakan smiley figürü, üstünde "disruption" yazısıyla. zaten şirketin felsefesi de bu. oraya buraya serpiştirilmiş samplelar, masaların ortasında duran bir bisiklet, boydan boya kırmızıya boyanmış duvar... çok güzel çok. her ne kadar the good, the bad and the ugly filminin ennio morricone'nin müzikleri olmadan sıradan bir westernden hiçbir farkı olamayacağını düşünsem de insanların desktopunda background olarak görmek... paha biçilemez. kendimi burada ucube gibi hissetmiyorum, buraya uyduğumu hissediyorum ve daha çok erken belki ama aynı kafadan olduğumu düşündüğüm insanların arasındayım. galiba yıllarca hukukla aramda kurmaya çalıştığım (ya da benim adıma kurmaya çalıştıkları) aidiyet hissinin oluşmamasından sonra bu tam ihtiyacım olan şeydi. ne kadar kalıp ve tanımlara karşı olduğumu söyleyip dursam da eğer bu iş benim tanımım olursa, bunu başarırsam bundan çok mutlu olacağım gibi geliyor.

No comments:

Post a Comment