Saturday, February 27, 2010

Rocco

Çocukken en sevdiğim kitap Tom Sawyer’ın maceralarıydı, ne zaman boş vaktim olsa oturur odamda onu okurdum, çit boyama hikayesine hep özenmişimdir hatta sırf bu yüzden yeni bahçemiz için eskiciden alacağımız masa ve sandalyeleri  ben bizzat kendim boyayacağım. Fenerbahçede romantikadaki ve de dolmabahçeden gümüşsuyuna çıkan parktaki gibi dantel motifli demirden masa sandalyeler. Ben tutturdum onlardan almayı, aynı Gümüşsuyunda yaşamayı tutturuşum gibi. Bu kararımdan da ayrıca mutluyum, baya bir nostalji yapıyoruz, aygaz nınını geçiyor, her akşam 10.30da bozacı geçiyor. Yaz gelince de bahçeye bir hamak kurcam ohhh..
Neyse başa dönecek olursak, çocukluğumda daha okumayı sökmeden önceyse ace of base’in kasedini dinlerdim, tekrar ve tekrar. Kasetlerin b yüzünden bir şarkı dinlediğinde a yüzünde 1 şarkı geriye gittiğini farkettiğimde bişey keşfetmiş kadar şaşırmıştım (hafif şapşal bir çocuktum.) 10lu yaşların başında ise artık hayalgücüm de devreye  girmiş olduğundan olsa gerek, tvde çalan madonnanın şarkısını dinlerken yatakta çırılçıplak yatışımı hatırlıyorum (ingilizce bilmediğimden şarkının adını da bilmiyordum ama şimdi düşünüyorum da like a virgindi sanırım, en azından öyle olması gerek :P)
Hayalgücümle paralel ilerleyemedim hayatta bu konuda, ayrı mesele. 5 ay Fransada elime erkek eli değmediğini öğrenince inanamadı dün kurstaki arkadaşlar. Oysaki tek bir cümleyi belleyerek gitmiştim dil dile değmeden dil öğrenilmez.  Hoş dünya tatlısı, 2 metre yarmagül zenci bir talibim olmuştu ama ne yalan söyleyeyim gelecek kaygısı ağır bastı. Once you go black dedim kendi kendime ve ilerisi için seçeneklerimi sınırlamak istemedim. Ne de olsa Rocco gibi beyaz kaynamıyor her yer. Roccoyla ilgili de çok komik bir yazı okudum o gün, Mine Kırıkkanat yazmış, başlık “Bir erkeklik motoru: Rocco Siffredi.” Aşağıda okuyacaklarınız o yazıdan alıntıdır;
Fransız feminist yönetmen Catherine Breillat, kendisini 1999 yılında normal ölçülerde erotik bir filmde oynattı: "Romance". Kadın yönetmen Breillat anlatıyor: "Rocco, son derece rahat çalışılan bir aktör. Ancak varlığı, çekim ekibini oluşturan erkekleri perişan etti. Bir sevişme sahnesini saatlerce çekmemiz gerektiğinde, kahve arası veriyorduk, Rocco kahvesini içiyor, diğer oyuncularla yarenlik ediyor ama hep ereksiyon halinde kalıyor, sonra hiç bir şey olmamış gibi platoya dönüyordu. Önce erkek ışıkçı depresyona girdi, çekimi bırakıp gitti. Arkasından ses teknisyeni Rocco’nun performansına dayanamadı, platoyu ağlayarak terk etti. Yenilerini bulana kadar bir hal oldum..."

3 comments:

  1. Karisik ve sacmaliklarla dolu ruyalar vardir ya. O tarz bir ruyaya senaryo olarak uyarlanabilecek bir yazi (no offense). Nasil bir bilincaltin var senin? dantel motifli banklarda oturan genc kiz, ipod'unu bir asagi bir yukari dondurup sarki degistirmeye calisiyor. cani sikiliyor, parkin citlerini boyamakta olan zenci isciye yardim etmeye karar veriyor, ona dogru giderken padisah kiyafetleri icinde boza satan adamin sesini duyuyor, zenciden vazgecip bozaciya yoneliyor, yaklastiginda farkediyor ki bozaci sandigi adam megersi Rocco'nun ta kendisi. Sattigi sey de boza falan degil, padisah macunu. Take me to the harem diye yalvariyor genc kiz, ama Rocco'nun "harem agasi" oldugunu ogrenmek onu bir kez daha hayatin gercekleriyle yuzlestiriyor...

    ReplyDelete
  2. hhahahahahahahahaah :)))))))) aslında bu kadar daldan dala yazmama rağmen sıkılmayıp okuyabildiğin için tebrik ve teşekkür ederim :) yalnız haremde yatak kenarlarının falan bile törpülendiğini düşünecek olursak, hikayenin sonu pek hoşuma gitmedi bilesin...

    ReplyDelete
  3. Zaten hayatin gercegi derken onu kastetmistim! Sikilmak mi? acayip keyifle okuyorum yazilari, bol bol yazmaya devam etmen dilegiyle...

    ReplyDelete